yakupgulacti28 @ gmail.com

10 Kasım günleri beni hep hüzünlendirir. Siren sesleri ve ardından okunan İstiklal Marşı’yla yarıya inen şanlı bayrağımız, bu milletin içindeki Atatürk sevgisinin bitmediğini ve de bitmeyeceğini cümle aleme ilan eder gibidir. 87 yıl değil bin yıl geçse de bu millet, atasını unutmayacaktır. O’nu unutturmak, anmak istemeyen ortaçağ kafalılara rağmen Türkiye Cumhuriyeti var oldukça Mustafa Kemal Atatürk, bu milletin kalbinde yaşayacaktır.
Çocukluğumda gerek dini gerekse de milli bayramlarımızla ilgili cuma namazı hutbelerinde Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e de rahmet okunur, dualar edilirdi. Ülkemizde özgürce ibadetimizi yapıyor olmamızı ona borçlu olduğumuz söylenirdi. Son yıllarda, tamamen siyasi iktidarın tercihi doğrultusunda Atatürk’e bırakın rahmet okumayı O’nu yok saymak, unutturmak isteyen bir anlayışla karşı karşıyayız.
16 Kasım 1938 günü Atatürk’ün na’şı, Dolmabahçe Sarayı tören salonu’nda halkın ziyaretine açılınca izdiham olur ve 11 kişi ölürken 40 kişi de yaralanır. 2,5 günde 600 bin kişi ziyaret eder atasını. Cenaze namazının bir camide kılınması düşünülürken çıkabilecek izdihamdan çekinilir. Fahrettin Altay Paşa konuyu Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Rıfat Börekçi’ye danışır. Rıfat Börekçi: “O’nun cenaze namazı, tertemiz hale getirdiği bütün vatanda, her yerde kılınabilir.” dedi. Nihayetinde Dolmabahçe Sarayı’nın tören salonunda İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğretim üyesi Ord. Prof. Şerafettin Yaltkaya tarafından kıldırılır.
Geldiğimiz noktada, onun kurduğu Diyanet İşleri Başkanlığı koltuğunu işgal eden lüks düşkünleri, bırakın cuma hutbelerini milli ve dini bayram hutbelerinde dahi “Atatürk” adını anmaktan imtina ediyorlar. İşte yaratılmak istenen “Yeni Türkiye” modeli bu. Ülkede adında “Atatürk” olan bütün kurumları ortadan kaldırmak isteyen bir anlayışla karşı karşıyayız.
7 Kasım 2025 günkü gazetede yer alan bir haberi okuyunca yine düşünmeden edemedim. Habere göre, Kocaeli Valiliği 10 Kasım Atatürk’ü Anma Günü kapsamında ildeki camilerde mevlit okunmasını istemesi Atatürk’ün kurduğu kurumda çalışanları ikiye bölmüş. Dinimizi kazanç kapısına dönüştürmüş bir grup din görevlileri, buna karşı çıkarken bu karardan memnun olan aydın din görevlilerimizin varlığıyla da gururlandım. Demek ki minarelerde ezan okunup, camilerde de namaz kılabiliyor olmalarını Atatürk’e borçlu olduklarını bilen din adamlarımız varmış.
Bu haber bana tarihimizi hatırlattı: Bilindiği üzere, Damat Ferit 1920'de dördüncü kez sadrazam olduğunda, Şeyhülislam Dürrizade Abdullah Efendi'nin Kuvâ-yı Milliye hareketini durdurmak, hatta bu hareketin içinde yer alanların katlini emretmek için yayınlattığı fetvaların dağıtımı maksadıyla İngiliz uçaklarından yardım istemişti.
Şayet Kurtuluş Savaşı kazanılmasaydı minarelerden ezanın okunmasını geçiniz, camilerin olmayacağı bir ülkede esaret altında yaşamak zorunda kalacaktık. Sizler de nerede görevli olurdunuz bilemem… Bunu göremeyen din adamlarının halen din satmaya devam ediyor olmaları bu toplumun ne denli cahil bırakıldığının kanıtı değil mi?
Başta Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları olmak üzere bu ülke için hayatını kaybeden tüm şehitlerimize Allah rahmet eylesin. ONLARI, her geçen gün daha da artan minnet, şükran ve özlemle anıyoruz…