Herkes İçin Hukuk
Mevlana Celaleddin-i Rûmî: “Sen ne söylersen söyle, söylediğin, karşındakinin anladığı kadardır” der. Tam da ülkemizin içinde bulunduğu siyasal ve ekonomik durumla ilgili, iktidar sahiplerinin söyledikleriyle toplumun algısı arasındaki kalın çizgiyi tarif etmiş bize.
Ülkemiz siyasetinin, özellikle ülkenin birinci partisi konumundaki CHP’nin yargı eliyle dizayn edilmeye çalışıldığı konusunda yapılan eleştirilere ilişkin özellikle Adalet Bakanı’nın söylemlerinde: “Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devletidir. Hiçbir kurum, kuruluş veya çıkar grubu, milli iradenin üzerinde değildir. Demokratik sistemimizin temel taşlarından biri, kuvvetler ayrılığı ve yargının bağımsızlığıdır. Yargı süreçleri üzerinde hiçbir baskıyı kabul etmediğimiz gibi yargıyı etkilemeye yönelik her türlü girişime karşı olduğumuzu herkesin çok iyi bilmesi gerekir.” şeklindeki açıklamaları toplumun büyük bir kesiminde karşılık bulmuyor. Aslında gerçek bir hukuk devletinde, sayın bakanın bu sözlerinin altına herkesin imzasını atması gerekirken dönüp de yaklaşık bir senedir gelişen siyasi olayları düşündüğümüzde rüya gördüğümüzü sanıyoruz.
2024 Dünya Hukukun Üstünlüğü Endeksi raporuna göre 142 ülke arasında 117’inci sırada olmamızı görmeyen adalet bakanının iki sözünden biri, Türkiye Cumhuriyeti’nin bir hukuk devleti olduğunu söylemesi vatandaşlara inandırıcı gelmiyor. Toplum soruyor: Hangi hukuk devleti? Hukukun üstünlüğü mü, yoksa üstünlerin hukuku mu? İnsanlar mahkeme kapılarına düşünce AKP ve MHP’ye yakınlığıyla bilinen avukatlar arar hale gelmiş.
Anayasayı koruması gerekenler: “Anayasa Mahkemesi”nin kararlarını tanımıyorum, saygı da duymuyorum. Anayasa Mahkemesi derhal kapatılmalıdır” gibi cümleler kurarken Türkiye Cumhuriyeti’nin bir hukuk devleti olduğunu binlerce kez tekrarlasanız da toplumu ikna edemezsiniz.
İktidar partili belediye başkanları hakkında muhalif belediye başkanlarının hazırladığı dosyalara ilişkin hiçbir inceleme yapılmadığı belediye başkanları tarafından dillendiriliyor. Durum böyle olunca muhalif belediye başkanları hakkında açılan çeşitli davaların kamu vicdanında inandırıcılığı kalmıyor. Tutuklanan belediye başkanları hakkındaki iddianamelerin özellikle geciktirilerek tutukluluğun cezalandırma yöntemine dönüştüğü köy kahvelerinde dahi konuşulur olmuş. Şunu unutmayalım kimsenin suç işleme özgürlüğü yoktur. Herkes kanun önünde yaptığının hesabını vermelidir. Ancak bunun yanında her bireyin adil yargılanma hakkı olduğunu da unutmayalım. Böylesi davalarda masumiyet karinesi düşünüldüğünde tutuksuz yargılanma esastır.
Cumhur ittifakının muhalefeti yok ederek ülkeyi tek partili hayata doğru çekmek istediği kanısı gittikçe güçleniyor. Bu da demokrasimize ve çok partili hayatımıza telafisi mümkün olmayan yaralar açıyor.
İktidarın, seçimle kazanamadıkları belediyeleri farklı yol ve yöntemlerle ele geçirme çabaları milli iradeyi yaralıyor. Gerek belediye başkanlarına gerekse de meclis üyelerine baskı yapıldığı, tehdit edildiği şeklindeki haberler gazete sayfalarında yer alıyor. Cumhuriyet tarihinin en büyük parti değiştirme vakasıyla karşı karşıya toplum. Böylesi “dönmenin” fikirsel karşılığının olduğunu kimse iddia edemez.
Siyasi kulvar değiştirme konusuna “yaş” araştırması yapılması durumunda ortaya çıkacak istatistiki verileri gerçekten merak ediyorum. Ama şundan eminim ki “döneklik” konusunda 60 yaş üzerlerinin oranı en düşük olanı olacaktır. Fikirleri uğruna ölmek, para uğruna, zindan korkusuyla ölmekten daha şereflidir.
Sokrates idama mahkûm edilmiş. Rivayete göre, ölmeden birkaç saat önce vedalaşmak için eşi gelir yanına. Kadıncağız bu sırada ağlar ve “Ah, bu kötü adamlar seni haksız yere öldürecekler” der. Sokrates ise karısına şöyle cevap verir: “Evet, haksız yere öldürecekler, haklı yere öldürseler daha mı iyiydi?”
Tarih hep bedel ödeyenleri yazdı. Ülkemin aydınlık geleceği uğruna hayatlarını, hayallerini feda edenlere selam olsun.
Nazım Hikmet şöyle diyor:
Güzel günler göreceğiz çocuklar
Motorları maviliklere süreceğiz
Çocuklar inanın inanın çocuklar
Güzel günler göreceğiz güneşli günler
Unutmayalım ki karanlığın en yoğun olduğu zamanlar aydınlığın en yakın olduğu zamanlardır. Umudumuzu kaybetmeyeceğiz. Bu da geçer, güneş hep yeni bir güne doğar…